4 Ekim 2021

Dünya Konut ve Mimarlık Günü

“Sağlıklı Bir Dünya İçin Temiz Çevre”

 

Dünya Mimarlık Günü, 1985 yılından bu yana her sene Ekim ayının ilk Pazartesi günü, BM Dünya Konut Günü’ne paralel olarak kutlanıyor.

Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) tarafından bu seneki tema “Sağlıklı bir dünya için temiz çevre” olarak belirlendi. Mimarlık günü bu yıl ekim ayının ilk pazartesi gününe denk gelen 4 Ekim 2021’de kutlanıyor. UIA, bu temayla üç temel alana odaklanarak 2030 küresel kalkınma gündemine katkıda bulunmayı umuyor: “barınma, kamusal alanlar ve bunların iklim değişikliğiyle ilişkisi.

Barınma: UIA, tüm insanların yeterli barınma hakkına sahip olması gerektiğine inanıyor. UNHabitat’a göre, dünya çapında 1,8 milyardan fazla insan yeterli barınma hakkından yoksun. 2030 yılına kadar, dünya nüfusunun yüzde 40’ının, istihdam, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere erişim için bir ön koşul olan yeterli konut erişimine ihtiyacı olacağı tahmin ediliyor.

Kamusal Alanlar: Devam eden COVID-19 salgını, kamu binalarının ve açık alanların geleceğini nasıl gördüğümüzü şekillendirmede önemli bir etkiye sahip oldu.

İklim Değişikliği: Birleşmiş Milletler Çevre Programı, şehirlerin küresel CO2 emisyonlarının yüzde 75’inden sorumlu olduğunu; ulaşım ve binaların bunun en büyük sorumlusu olduğu tahmin ediyor. Mimarlar, yapılı çevrenin karmaşık zorluklarına yanıt verecek donanıma sahip. UIA SDG Komisyonu, BM girişimleri ile dünyadaki mimarların uygulamaları arasında bir köprü oluşturmak için çalışıyor. Mimarların sadece yeni Sürdürülebilir Kalkınma Gündemine duyarlı olmalarını değil, aynı zamanda uygulanması ve evriminde aracı olmalarını sağlamayı amaçlıyor.

Mimarlığın, yaşam alanlarında sağlık koşullarının temini ve iyileştirilmesinde ciddi deneyimleri ve başarıları bulunmakta. Gerek kamusal ve rekreaktif alanların tasarımında, gerek barınmayla ilgili çözümlerde mimarlık geçen yüzyılda nitelikli ve önemli örnekler ortaya koyabildi. COVİD sırası/sonrası dönem ise, mimarlığın toplumla ve toplumsal alanla derinlemesine yeni bir etkileşime başlayacağı bir aşamada olduğuna işaret ediyor.

İstanbul, Dünya Konut ve Mimarlık Günü’nü ciddi bir konut kriziyle karşılaşıyor. Şehir yaşamının yükünü derinden hisseden dar ve orta gelirlilerin evlerinde gelirlerinin %30’u aşmaması gerektiği düşünülen barınma giderleri, artık neredeyse tamamına ulaşmış bulunmakta. Yaşamın tüm alanlarında önemli bir fiyat artışı ve pahalılaşma söz konusu. Gelir ve satın alma güçleri hızla azalırken, bireysel borçlardaki düzeylerinin artmış olması, İstanbul’da son derece kritik bir toplumsal sürecin içinde olunduğuna işaret ediyor.

Sadece İstanbul’da değil, ülke genelinde konut fiyatları hızla artmakta. İstanbul’da düşük, dar ve hatta orta gelirliler için yeni bir kiralık ev bulunamaz hale geldi. Son bir yılın kira artışı ortalama %50,7 oranında. Aynı hızda devam etmeyecek olsa da, düşüş de beklenmiyor. Yıllardır bakım görmemiş ve neredeyse izbe denilebilecek evlerde kalmaya razı olup, ederinin çok üzerinde ücret ödemeye mecbur kalanlar bile kendilerini giderek şanslı saymaya başladı.

Sabit ücretliler, emekliler, iş yaşamına yeni katılan gençler, tek maaşlı haneler, tek ebeveynler, öğrenciler gibi farklı odak gruplar İstanbul’da barınamayacak durumdalar. İş bulan ama ev bulamadığı için bulduğu işten vazgeçenlere rastlamak mümkün. İşi olan ama evin kirasını ödeyemeyecek durumda olan memur ve işçilerin başka şehirlere tayin olma istekleri ise çoğalıyor. Üniversite kazanan ama ne ev ne de yurt imkânı olmayıp hayallerini erteleyen veya çok zor koşulları göze alan gençlerin görüntüleri ülke genelinde büyük etki yaptı.

Tüm bunları, COVID salgını süresince ertelenen talepler ve son üç, dört yılda azalan konut imalatlarının sonucu olarak değerlendirmek, sorunu tarif etmekte kolaycılığa kaçmak olur. “İstanbul’da yeterli konut üretilmiyor ve yeni konut arzı için adımlar atılmıyor” yönünde söylemlerle giderek artacağa benzeyen bir tartışmanın da başladığına tanık oluyoruz.

Şüphesiz, İstanbul’da bugünden itibaren önemli bir yeni konut stoku sunumu gereği var. Üstelik artan göçmen sayısı ve önemli bir göçmen nüfusunun artık kalıcı nitelik kazanması, İstanbul’da güncel ve gelecekte konut ihtiyacı ve talebi hesaplarında son derece belirleyici olmakta. Ayrıca İstanbul’da azalan ortalama hane halkı sayısıyla yeni hane oluşumlarının giderek artması, konuta olan ihtiyacı ciddi düzeyde arttırıyor.

Kentsel dönüşümle mevcut konut stokunun afetlere karşı dayanımlı kılmak amacıyla atılan adımlar ise maalesef dar ve orta gelirliler için yeterli konut sunumu sağlayamıyor. Dönüşüm projelerinin üst gelir grubuna konut sunumu sağlamaları son derece yaygın ve haklı bir eleştiri. Kentsel dönüşüm için 1999 yılı Marmara Depremi sonrasında İstanbul’da hedeflenen ile bugüne dek gerçekleşenler arasında son derece uyuşmaz bir sonuç ortaya çıkıyor. Üretilen konutların orta-üst ve üst gelirlilere hitap ediyor olması, sağlanan kredilerin yine üst gelir grubunun ödeyebileceği maliyetler doğurması karşısında dar gelirler, sabit gelirliler ve kırılgan kesimlerin konut ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklar neredeyse yok denilecek durumda. TOKİ’nin ucuz ve sosyal konut üretme amacıyla başlattığı birçok proje maalesef orta ve orta üst gelirlilerin taleplerine yönelik sonuçlanıyor. Üstelik üretilen bu konutların büyük bir kısmı ihtiyaç fazlası olarak boş duruyor.

Tüm bu manzara içinde bugün İstanbul’da yaşanan konut krizi aslında derinleşen bir barınma adaletsizliği ortamından doğmuş bulunmakta.

Mimarlık, hem kentlerin genelinde ve kent-kır birlikteliğinde hem de yaşam alanlarının ikamesinde toplumun tümüne çözümler üretebilen bir düşünme ve üretme sistemi. Yaratıcı düşünce ve yenilikçilik arayışları mimarlık fikrinin merkezini oluşturuyor. 2002 yılında Berlin’de gerçekleşen Uluslararası Mimarlık Kongresi, yeni binyıla başlarken mimarlığı bir toplumsal kaynak olarak nitelendirerek son derece büyük bir iddia ortaya koymuştu.

Bu iddiaya karşın, 2021 yılında, bugün, dünya genelinde tüm şehirlerde ciddi bir barınma sorunu yaşanıyor. Sadece siyasi ve toplumsal bunalımlar sonucunda değil, iklim değişikliğinden kaynaklanan zorunlu göçlerin de sayısı katlanarak artıyor. COVİD salgını, dünyada eşitsizlik ve adaletsiz koşullara maruz kalan milyonlarca insanı çok daha ağır şartlarda yaşam mücadelesi vermeye zorluyor. Kentsel alanlar ile kentlerdeki düşük ve dar gelirliler, fakirleşenler, işini, evini ve gıda gereksinimlerini karşılayamaz hale gelen, temel sağlık hizmetlerine ulaşamayan, temel eğitim ve meslek edinme olanaklarından uzaklaşan milyarlarca insanın yaşama yeniden bağlanacakları en temel gereksinim ise şüphesiz konutları, yaşam alanları. Kendilerini ve kültürel yaşamlarını idame ettirdikleri, gelecekle ilgili umutlarını biriktirdikleri, hayatla bağlar kurdukları evleri ve yaşam alanlarından kopmaları, uzaklaşmaları ve belki de bir daha geri dönemeyecek durumda kalmaları bir insanlık sorunu olarak karşımızda.

Kısacası, içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk çeyreği biterken dünyanın içinden geçtiği bu çok zor aşamada hem İstanbul’da hem de dünyanın önde gelen büyük kentsel yerleşimlerinde güçlü politikalar, yaygın ve etkin programlar ve katılımcı girişimler ortaya konulması gerekmekte. Gezegenimizin varoluşsal mücadelesinde iklim ve çevre politikalarının uygulanarak dönüşmesi ve sağlıklı kentsel çevrelerin yaratılmasının bilinç ve sorumluluğundaki mimarlık barınmaya yönelik siyasi, ekonomik ve sosyal dönüşümlerin de tamamlayıcısı olacaktır.

4 Ekim 2021 Mimarlık ve Konut Günü kutlu olsun…